6 Ağustos 2012 Pazartesi

Bıçak Kemiğe Dayandı ya da Ok Yaydan Çıktı.Adı Her Neyse







İstikrar bu olsa gerek.1984'te doğan terör için bıçağı kemiğe dayandıran ilk kişi Turgut Özal'mış..Ondan sonra her gelen başbakanın bıçak kemiğe dayanmış ama bir türlü girmemiş...1988-2011 arasındaki 6 başbakan da aynı dertten muzdaripse bu bıçak kör herhalde kardeşim ; ya değiştirin ya bileyin..
İşte adamlar bas bas bağırmışlar 23 senedir:


 “Bu devlet haince kan döken teröriste bedelini ödetecek güçtedir. Artık bıçak kemiğe dayandı”  Turgut Özal (1988)


“Terör örgütü şimdi de masum çocukların canını almaya başladı. Bıçak kemiğe dayandı.” Süleyman Demirel  ( 1992)


“Terör ya bitecek ya bitecek. Çakıl taşımızı bile vermeyiz. Bıçak kemiğe dayandı”. Tansu Çiller ( 1996 )


“  Avrupa terör örgütüne daha fazla arka çıkmaya devam edemez. Artık bıçak kemiğe dayandı. ” Mesut Yılmaz ( 1997 )


“Terör örgütüne hizmet eden herkes hesabını vermeye hazır olsun. Bıçak kemiğe dayandı.” Bülent Ecevit        ( 1997 )


“ Ramazan ayı hürmetine sabrediyoruz. Sabrımız tükeniyor. Ama artık bıçak kemiğe dayandı.” R.Tayyip Erdoğan ( 2011 )


R.Tayyip Erdoğan'ın yukarıdaki uyarısından 22 gün sonra 20 şehit verildi..




Nasıl yoksulluğa , zamlara, adaletsizliğe, haksızlığa karşı susmaya alıştırıldıysak  ülke olarak teröre de alıştırıldık..Artık terörle yaşayan , terörle yatıp kalkan , her gün gazetelerde 1-2 şehit haberi gördüğünde normal yaklaşıp sıradan bir olay olarak gören, şehit sayısı arttığında -mesela dünkü gibi 8 olduğunda- facebook profillerine siyah kurdeleler koyan , duvarına da bir acıklı söz yazan, bir insan topluluğuyuz. Ertesi gün  siyah kurdeleler yerini eski profil resimlerine bırakacak , facebook duvarındaki şehit yazısı Can Yücel ya da cerazza sözleriyle değişecek, normale dönecek her şey.Var mı aksi yönde iddiası olan ?

Kim bilebilir orada şehit olan askerin ailesinin durumunu ? Ya da halen yakını oralarda askerlik yapmakta olan insanları . Her gün  telefon başında, gözleri kulakları televizyon haberlerinde olan insanları. İşte okun yaydan çıktığını, bıçağın kemiği delip geçtiğini bilenler onlar.
Ve işin kötü tarafı tüm bu işlerin  sorumlusunun kendimizin olması.İnsanlarımızın  aymazlığı, vurdumduymazlığı , üçkağıtçılığı, yandaşlığı, yalakalığı , rantçılığı artık can sıkıyor.. Suçlu iktidarlar değil aslanım o iktidarları oraya getirenler ; eşek olana semer vuran çok olur..
Benim uyarım  insanlaradır. " Biz uyanalım diye 8 asker uyudu " falan filan diyorlar ya bazıları..Ha sktir ordan diyorum ben de ..Sen ve senin gibiler  20 seneden beri sustuğu için binlercesi şehit oldu, daha da olacak.. Ne tepki vermeyi bildin ne hakkı ve haklıyı savunmayı.. Sana dokunmayan yılan bin yaşayacak sandın. Oy vermeden önce ülkeyi kim hakkıyla yönetir diye düşünüp hareket etmek  yerine " Kim iktidara gelirse ihaleyi alabiliriz , kim iktidara gelirse torpille  işe gireriz, diye kişisel çıkarını düşünüp ya da hiç bir şey düşünmeyip körü körüne oy verdin.. Onun için tüm bu olanların suçlusu sensin..Libya'da insanları  bombalarla öldüren de sensin , Suriye'de müslümanları öldüren de sensin , sınav sorularını sızdırıp kul hakkı yiyen de sensin , adaletsizliğe kapı açan da sensiz , binlerce şehidin sorumlusu da sensin koçum.Niye mi ?
   Sen seçimde oy verip kendine temsilci seçiyorsun ya koçum..Yönetenler için oy verenler onların her yaptığına kefildir, her yapılandan sorumludur.

Fotoğraf




Artık bıçak kemiğe dayandı bayanlar baylar.Her alanda dipte bir ülke. Hukuk , adalet , dış politika , iç politika , ekonomi , eğitim yerlerde sürünmekte..Cebinde 10 lirası olmayan adam bile bir yerden duymuş ya ekonomi iyi diye ,  her yerde ekonominin iyi olduğunu söylüyor..
Kendi vatandaşının canını koruyamayan , sınır birliğini ve bütünlüğünü sağlayamayan , dış politikası bir yerlere bağımlı olan , Uludere'ye taziyeye giden kaymakamı linç edilen , 25 senedir terörle uğraşıp milyar dolar  para akıtan , teröristi davul zurnayla karşılayan ,Türk olmayı suç sayan , mülteci diye sığınıp şehrin altını üstüne getirenlere ses çıkartamayan , sehvenlerle yönetilen ,  polisi eline kağıt tutuşturulup vekil oğluna yem edilen , Nihat Genç , Banu Avar , Soner Yalçın , Emin Çölaşan gibi kalemlerin ve yorumcuların yerlerinin Rasim Ozan Kütahyalı , Mehmet Baransu , Nagihan Alçı , Emre Aköz,Engin Ardıç gibilerinin aldığı


Bir ülke var mı bildiğiniz ? 


Sahi aklıma gelmişken...Bizim bir türban sorunumuz vardı , Suriye'nin düşürdüğü uçak nasıl ve kim tarafından düşürüldü diye bir polemiğimiz vardı , kürtaj sorunumuz vardı.Ne oldu bunlara?







25 Temmuz 2012 Çarşamba

Vitrin Müslümanlığı


Bundan önceki yazıda az da olsa ılımlı islamdan konu açılmıştı. Vatikan ve Amerika tarafından dikilen , markası da " Ilımlı İslam" olan bir elbise zamanla tüm müslümanlara-uysun ya da uymasın- giydirildi .. Bana göre " Ilımlı" kelimesi anlamca aslında zor ve kötü olan bir şeyi hafifletmek , uyarlamak anlamına geliyor. Yani " İslam bize biraz ağır geliyor,biz bunun şartlarını biraz gevşetelim be kanka" demek gibi . İslam böyle olunca sanıyorsun ki en dürüst , en dindar en ahlaklı ülke biz olacağız. İstatistikler hiç öyle söylemiyor..

Konuya yine din içesinden kısa bir yazıyla devam etmek istedim ; kısa çünkü çok fazla yerde zaten bu konuyla ilgili yazı var.Fazladan bir kişi bu yazıyı da okur ve aklında bir şeyler kalır belki diye yazmak istedim . Anlatmak istediğim , son zamanlarda sık duyduğumuz ama mazisi 1940'lara dayanan bir konu :    Dinler Arası Diyalog.



Dinler arası Diyalog, Papalığın II. Vatikan Konsili’nin 4. Oturumunda kabul edilen, “Nastra Aetate” diye bilinen konsil metninde aktarılan ve 28 Ekim 1965’te Papa VI. Paul’un onayıyla ilan edilen, “Papalığın 3. bin yıl hedefi” olarak açıkladığı dünyayı Hıristiyanlaştırma ve İslam’ı yok etme projesinin bir yöntemidir.
http://arsiv.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/12/20/yazidizi/yazidiziprn1.html



Yine 1964 yılında 2. Vatikan Konsilinde kurulan 'Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası'nın 1973 yılında, sekreterlik görevine getirilen Pietro Rossano, Sekreterya'nın yayın organı Bulletin'deki bir yazısında şunu belirtiyordu: "Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilisenin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır." Pietro Rossano, ayrıca diyaloğun şartlar gereği ortaya çıktığını, İseviliği ilk yayan Havarilerin metodu olduğunu şöyle ifade etmektedir: “ Kilisenin henüz bulunmadığı yerlerde tesis edilmesi için yapılan bir faaliyet olarak anlaşılan misyon, artık diyalog olmadan başarıya ulaşamaz.”

1984 yılından beri "Hıristiyan Olmayanlar Sekreteryası"nın başkanlığını yapan Kardinal Francis Arinze ise,geçmişten bugüne gelinen noktayı anlatırken bunun Kilisenin bir misyonu olduğunu ifade etmektedir: "Papa VI. Paul'ün vizyonu gerçekleşmektedir. Çünkü dinler arası diyalog, Kilise misyonunun normal bir parçası olarak görülmektedir"
Vatikan’ın kendi ifadesiyle “ Dinler arası Diyalog, misyonerliğin çağa uyarlanmış şeklidir ”.

II. Paul'ün 1991 yılında ilan ettiği  Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu:  " Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir."
http://www.mehmetoruc.com/pdfs/diyalog.pdf

Yani nihai hedefi Katolik Hristiyanlar'ın lideri Papa II. Jean Paul 1999 yılında yaptığı Noel konuşmasında 'Birinci Binyılda Avrupa' yı Hristiyanlaştırdık. İkinci Binyılda ise Afrika ve Amerika kıtasını. Üçüncü Binyılda ise hedefimiz Asya'dır' diyerek hedefi en açık şekliyle insanlığa duyurmuş.

Diyalogla ilgili bu heriflerin söylediği sözleri  ve amaçlarını belirttikten sonra devam edelim Vatikan bunları söylerken bizim ülkede de belli kesim bu diyalog işine sahip çıkıp destek vermişti. Fethullah Gülen papaya " Pek muhterem Papa cenapları,..." ile başlayan bir  mektup yazmış ve daha sonra da papa ile  " ADL " isimli bir kuruluşun çabalarıyla görüştürülmüştü.. Video her şeyi açıklamaktadır.

Tamam da Fethullah hocam senin diyalog kurmaya çalıştığın hıristiyanlığın en başındaki din adamı olan papa Benedict bir konferansta şunu belirtiyor :

"Muhammed’in getirdiği hiçbir yenilik yok. Sadece kötü ve insanlık dışı şeyler getirdi. Tıpkı vaaz ettiği dinin kılıç gücü ile yayılması emrini verdiği gibi. Dinde zorlama yok sözü, Muhammed’in henüz güçten yoksun olduğu ilk dönemlerini yansıtıyor. Dine davet için, şiddet ve tehdit yerine, iyi konuşma kapasitesi ve doğru akıl yürütme gerekir. Hristiyanlıkta Tanrı ve akıl arasında ayrılmaz bir bağ var. İslam’da ise Tanrı kavramı çok soyut ve bu yüzden akıl ile arasında ayrılmaz bir bağ yok. İslamdaki cihad, akla ve Tanrı’ya karşıdır.” 

Peki neden diyalog diye bir şey uyduruldu? 200 yıldır özellikle İngilizler İslamın bulunduğu coğrafyaya ajanlar, misyonerler göndererek ve hatta uyduruk tarikatler kurdurarak bölgeye egemenlik sağladı. Bu ajanlara verilen talimatların şunlar olduğu söylenmekte :

1- İslâm alimleri, toplum nezdinde küçük düşürülerek saf dışı edilmelidir.

2- Peygamberin dinden maksadı sadece İslâm dini değildir.Hıristiyanların ve Yahudilerin dinleri de Müslümanlıktır.Çünkü kaynakları birdir. Bu konu ısrarla vurgulanmalıdır.

3- Müslümanlar ibadetlerden alıkonulmalıdır.“Allah’ın ibadete ihtiyacı olmadığı” gibi gerçekler her an onlara telkin edilmelidir. Böylece ibadetten soğumaları sağlanmalıdır.

4-Müslümanların kılık kıyafetiyle, yaşayışıyla, yazı, karikatür ve fıkralarla alay edilmeli.

5- Müslümanların ellerinde gerçek Kur’an’ın olmadığı… Hadislerin uydurma olduğu söylenmeli… Ve onlar Kur’an ve Sünnet hakkında şüpheye düşürülmelidir.


Biliyorlarki  müslümanlık bitmediği ya da değiştirilmediği müddetçe hiç bir hedeflerine ulaşamayacaklar. " Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur’an’ı sükût ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız." sözü bana değil bir İngiliz bakanına yani William Ewart Gladston'a aittir. Al devamını buradan bir zahmet okuyuver. :)
O zaman ne yapılacak ağalar? İslam ile oynanacak , İslamiyet tahrif edilecek , insanlar peygamberinden ve onun sünnetlerinden kopartılacak , din adamları halk gözünde itibarsızlaştırılacak ve böylece dinler arasında diyalog olmuş olacak.
Bir de şu var ; 3 din mensuplarının da , kendilerinin dini dışındakileri kabul etmediği zaten apaçık ortadadır..Hele de müslüman biri için. Hadi diğer dinler neyse de bir müslüman İslamiyetin hak din olduğunu bile bile nasıl bu tuzağa düşer arkadaş? Kimse şimdi bana demesin ki İslam yanlış tanınıyor, tüm bu diyalog çabalarının hedefi dünyaya müslümanlığı , İslamı anlatabilmek..Hani Münir Özkul , Almanya'daki aslan avını abartılı şekilde anlatan Şener Şen'e Ziyaa diyordu  :)  .Sözün özü herkes rahat olsun usta , bu diyaloğu uyduran gavurlar bu dini senden , benden, müftüden , imamdan daha iyi biliyor , Kur'anı ve mealini daha iyi biliyor. Aslında Kur'anın İslamın hak olduğunu da biliyorlar ama işlerine gelmiyor..

Yeri gelmişken Fethullah hocamın  İslamiyette yeri , dayanağı olmayan , diyaloğun önünü açmak için söylediğini düşündüğüm bir kaç sözünü eklemek istedim

1_ "... Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü, yani 'Muhammed Allah'ın rasûlüdür' kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır. " Bak sen şu işe. İkinci kısmı söylemeden de olabilir demek!.Ama imanın şartlarında " Peygamberlere inanmak " diyor usta. İman etmiş olmak için imanın şartlarını kabul etmek esastır.Ama merhametle bakılmalıdır derken öyle düşünenler adına doğru yolu bulmaları için Allah'a dua etmeliyiz demek istiyorsa günahını almayalım.

2_ "Yahudileri ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan âyetler ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberlerleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hıristiyanlar hakkındadır.” (Fethullah Gülen - Küresel Barışa Doğru, s.45) Yani bu amca kitabında ikinci altı çizili cümlede şunu belirtiyor : Ayetler o zamanki yahudi ve hıristiyanları  anlatıyor..Geçerliliği ayetin indiği zaman içindi.

    



Velhasıl kelam 1500 küsür yıl önce tebliğ edilen Kur'an böyle düşünceleri şu ayetlerle anlatıyor :

“Sizin dostunuz önce Allah, sonra peygamberi, sonra namaza devam eden ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek zekat veren mü’minlerdir.” (Maide:55)

“Yahudiler: “Uzeyir ALLAH’ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar da: “Mesih (İsa) ALLAH’ın oğludur.” dediler. Bu, daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek geveledikleri sözlerdir. ALLAH onları kahretsin! Nasıl da uyduruyorlar?”(Tevbe: 30) 

“Muhakkak o kimseler ki, Allah Teâlâ’yı ve O’nun peygamberlerini inkar ederler ve Allah Teâlâ ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler ve, «Bazısına imân eder ve bazısını inkâr eyleriz,» derler, ve bunun arasında bir yol tutmak isterler. İşte onlar hakiki kafirdirler.”(Nisa 150-151)

“Allah indinde hak din ancak İslâmdır.” (Al-i İmran 19)


Ey İnananlar! Yahudileri ve hıristiyanlari dost olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandir. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez. ( Maide/5/51. )

“Ey îmân edenler! Kendilerine kitap verilmiş olan (Yahûdî ve Hıristiyan)lardan herhangi bir gürûha itâat eder (tâbî olur) iseniz, sizi îmânınızdan sonra çevirip, kâfir yaparlar.” ( Âl-i İmrân Sûresi 100 )

Kendi dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnud olmayacaklardır. De ki: "Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur". Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur. ( Bakara 2/120)







O zaman neymiş ? Diyalog diye bir şeye gerek falan yokmuş..İşte dinler arasında diyalog salatasının önündeki en büyük engel Allah' ın (cc) ayetleri. Tüm ayetler sadece indiği dönemdeki durumları değil kıyamete kadarki süreci kapsar.Bazılarının dediği gibi olsa Kuran'ı bırakalım o zaman , okumaya gerek yok ;süresi dolmuş nasılsa.!! Haşa Tövbe tövbeee




Yazıyı noktalamaya geldi. Cat Stewens yani Yusuf İslam'a ait olduğu söylenen bir söz varmış.
" Müslümanları görseydim Müslüman olmazdım, iyi ki İslamı Kurandan öğrenmişim." 





Kime ait bilemiyorum ama doğru bir tespit yaptığı açık.Dinden, değerlerimizden,adetlerimizden koptuk, unuttuk, entegre olalım derken  asimile olduk, bölündük sağ-sol Türk-kürt - Chp-Akp - sünni-alevi diye, düşeni kaldırmayı bırak , düşene tekme atmadan geçmedik , sorgulamadık , düşünmedik, uyduruk programlara, bilgisayara mahkum bırakıldık ama bunlar zamanla oldu, onu da farkedemedik.


                                Bize bir nazar oldu.

                                Cuma'mız Pazar oldu.

                                Bize ne olduysa,

                                Hep azar azar oldu.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

BOP , 11 Eylül , Ilımlı İslam , Türkiye

Yazıya konuya uygun bir fıkrayla başlamak geldi içimden dostlar.En sonda fıkranın ana fikrini vericem :)
"Aslan ile tilkinin bir gün ormanda canları sıkılmış. napalım ne edelim derken tavşanı görmüşler. çağırmışlar yanına. Kafasına şapkayı geçirmişler. fakat tavşanın uzun kulakları yüzünden şapka kafada durmuyormuş.
- Senin niye şapkan yok diyerek başlamışlar tavşanı dövmeye.Artık her gün dövüyorlarmış tavşanı. Günlerden bir gün tilkinin canı sıkılmış. dönmüş aslana.
- Aslan kardeş biz bu tavşanı dövüyoruz ama artık anlamaya başladı. benim bir fikrim var. çağıralım onu sigara isteyelim demiş. Filtreli alırsa niye filtresiz almadın diye, filtresiz alırsa niye filtreli almadın diye döveriz demiş.Çağırmışlar tavşanı tavşan korkarak gelmiş. Korkma demişler seni dövmicez. Bakkaldan bize sigara al demişler. Tavşan da
- Filtreli mi olsun filtresiz mi diye sorunca aslanla tilki başlamış vurmaya
- SENiN NiYE ŞAPKAN YOK LAN..."


Evet dostlar geçen dersimizde Büyük Ortadoğu Projesini işlemiştik :) . ABD bu coğrafyayı kapmak ve sömürmek adına planları 1945 ' ten itibaren yapmaya başlamış , bu planlar çerçevesinde yardıma ihtiyacı olan ülkelere yardım yapmış , üst düzey idareci olmasını planladıkları kişileri kendi çıkarları doğrultusunda yetiştirmiş ve her ülkenin bürokratik makamlarına bir bir yerleştirmişti . Böyle planlar için mutlaka devletlerin içinde adamlara sahip olmanız gerek.

Önce ABD'nin tüm insanlığın gözünün içine baka baka , yalan söyleyerek orta doğuya nasıl sağlam adım attığına bakalım.

 

Şu gördüğümüz binalar Dünya Ticaret Merkezi- New York. Yani ikiz kuleler. 11 Eylül 2001 günü bir terörist grubu tarafından kaçırılan uçağın binalara çarpmasıyla böyle oldu. Olmadı mı yoksa ? Ah canıımmm. Biz 6 milyar tane saftirik iki tane uçağın binalara çarptığına inandırıldık. Buradan gerçeği önceden bilenleri ya da tahmin edenleri tebrik ediyorum. Bu fıkrayı dinlediyseniz  ses çıkarmayın dinlemeyenler var. İlk önce  şu videoyu izlemeniz tavsiye edilir . Video bir buçuk saat. Belki uzun gelebilir ama zaman ayırmanız konuyu yarılamanıza yardım edecektir. Hiç olmazsa 15 dk izleyin


Türkçe anlatım istiyorsanız http://www.youtube.com/watch?v=8HkrfwUshS4. 12 dakika süren videoyu kesin ama kesin izlemeniz gerek çünkü kanıtlarla açıklanıyor.. .
Mimarlar , mühendisler konuyu en ince ayrıntısına kadar inceliyor ve kesin kanıtlarla bu terör olayını yalanlıyor. Danny Jowenko isimli Hollandalı uzman abimiz şu videoda daha yıkılmanın resimleri kendisine gösterilir gösterilmez " Bu kontrollü yıkım" diyor. 40 ncı saniyelerin başında.
Ben kısaca  özetleyim  size bu videoları : Bu faciada 2600 kişi Amerika istediğini elde etsin diye , boku bokuna ölmüştür. Olay olmadan önce stüdyolarda  bu kaza olayı oluşturuldu. CNN , ABC , CBC , aynı videoyu aralarında paylaşıp tüm dünyaya aynı görüntüleri sunmuştur. Yerel medyada neden hiç görüntü çıkmamıştır? Çünkü yerel medya kanallarının uydu vericileri zaten İkiz Kulelerin tepesinde bulunmaktaydı; kazayla onların görüntüleri kesildi. Anlayacağınız 11 Eylül'e ait hiç bir canlı yayın kaydı tvlerde yayınlanmamıştır., hepsi 6 milyar insana  yedirilmiş stüdyo montajıdır.

Her neyse araştırırsanız her şeyin düzmece , hikaye olduğunu göreceksiniz.Yani  Amerika dünya kamuoyu gözünde kendisine terörist bir saldırı yapılmış izlenimi verip Afganistan'a girebilmeyi meşru hale getirecekti.. Usame Bin Ladin karakterini yarattılar , kendilerine saldırmış gibi gösterdiler , adamı Afganistan' a gönderdiler , peşinden de Afganistan'a girdiler. Bak sen işe arkadaş!! Bir not olarak Buşt bu işgal için "Yeni bir haçlı seferine çıkıyoruz" demiştir

Şimdiki video konunun en önemli kanıtıdır dostlar http://www.youtube.com/watch?v=LQywaJVDrtI
Nicholas Rockefeller -  dünyayı yöneten ailelerden biri olan Rockefeller ailesinin bir üyesi - videoda şunu söylüyor : Bir olay olacak ve biz Afganistan'a,Irak'a gireceğiz.Afganistan'a asla bulamayacağımız birini ( yani Usame Bin Ladin) aramaya gideceğiz" diyor.




Amerika 7 Ekim 2001 yılında İngiltere'yle birlikte Afganistan'a saldırıyı başlatmıştır. Operasyona da "Operation Enduring Freedom " yani " Sonsuz Özgürlük Operasyonu" adını vermişlerdir. Daha sonra NATO önderliğinde 18 ülkenin destek verdiği " Uluslararası Güvenlik Destek Gücü" ( ISAF ) savaşa müdahil olmuş ve 2003 yılı Ağustos ayında savaş resmi olarak NATO bünyesinde kurumsallaşmıştır.



NOT : Türkiye olarak her olmamamız gereken yerde bir şekilde varız. Tüm bu NATO , BM , Gümrük Birliği gibi katıldığımız topluluklara da bizi türlü oyunlarla bunlara üye yapanlara da lanet olsun!!!

Savaş da Usame Bin Ladin bulunana kadar sürecekti. Buşt döneminde Afganistan'da 80.000 ABD askeri varken bizim müslüman Hüseyin Obama göreve gelir gelmez 17.000 asker daha gönderir Afganistan'a.
Dünyaya sunulan savaş amacı Buşt'un terörle mücadele programı kapsamında terörist grupları bitirmek ve Taliban'la savaşmaktı. Ama asıl amaç  dünya enerji potansiyelini  oluşturan doğal gaz ve  petrolün önemli bölümünün Afganistan-Hazar denizi arasında bulunması ve uyuşturucu pazarının kaynağı olmasından dolayı bölgede söz sahibi olma çabası ve soğuk savaş sonrası stratejik çıkar alanı içindeki bölge devletlerini Rusya, İran ve Çin etkisinden uzaklaştırarak batıya yaklaştırmaktır.

SORU : Ama ABD bu bölgenin bir ülkesi değil ki ? O zaman bölgede nasıl pay ve hak sahibi olsun ?
CEVAP : ABD, bir bölge devleti olmamasından kaynaklanan dezavantajlı konumunu , Afganistan’a yönelik NATO müdahalesi ile ortadan kaldırmış ve bölgeye fiilen de yerleşmiştir
Tamam planlar çok güzel ama bu planları birer süzme geri zekalı olan Buşt ve Obama nasıl yapmış diye düşünüyor insan. Tabiki de bu dingiller yapmamıştır. Dingil deyip geçme arabanın en önemli aksamıdır :)
Amerikan yönetimleri yıllardır Zbigniev Brzezinski isimli teorisyen ,ulusal güvenlik danışmanı , strateji uzmanı ve dünyaya yön verecek kadar etkili bir insanın planları ve teorileriyle hareket etmektedir. Bu usta orta doğu için , 1997 yılında çıkardığı " Büyük Satranç Tahtası Amerika'nın önceliği ve Bugünün Jeostratejik Gerçekleri" ( , The Grand Chessboard. American Primacy And Its Geostrategic Imperatives ) isimli kitabında şunları dile getirmiştir : " Orta Doğu, Hazar Havzası ve Orta Asya enerji kaynakları ve bu kaynakların uluslararası pazarlara taşınma güzergâhları, Avrasya’nın çatışma alanlarıdır. Dünyaya hâkim olabilmek için, söz konusu enerji kaynakları ve güzergâhları kontrol edilmeli ve bu bölgelerdeki çatışma alanları üzerinde tam denetim sağlanmalıdır"  Adamlar kendileri söylüyorlar işte amacın ne olduğunu. Bedavaya yazdık bu kadar : D  ....Olsun " Durmak yok yola devam !!! "

Artık yeter da. Biraz bizden bahsedelim. Biliyorsunuz R.Tayyip Erdoğan rahmetli Necmettin Erbakan ' ın ( Allah cc razı olsun ) öğrencisi ve döneminin de İstanbul BB başkanı , Abdullah Gül ise Refah-Yol hükümetinin bakanıydı. Bu arada bizim insanımız birisi ölmeden onun değerini anlamaz ; rahmetli Erbakan öldükten sonra değeri anlaşıldı.( en azından ben )  Hangi devlet büyüğünün ağzından siyonizm , masonluk kelimelerini duydunuz? 
Erbakan hocanın " Milli Görüş " ilkesi ABD 'nin hedeflerine uymamaktaydı. Milli görüşün din ve günlük hayat anlayışı daha ağır , daha zordu. 
Peki ne yapılacaktı? Erbakan'dan vazgeçilerek  yeni bir yüz ve yeni bir parti oluşturulacaktı. Bunlar da planlandı. Abramowitz 1994 yılında Hürriyet gazetesinde Ertuğrul Özkök'e "Evet, kravatlı ve daha şehirli kılıklı (!) görünen Erdoğan'ı, Erbakan'a tercih ederiz"demişti. Şuna emin olun ki Amerika hem müslümanlığı hem Türkiye'yi senden , benden daha iyi biliyor dostlar. Hassasiyetlerimiz neler ,kırılganlıklarımız neler , olmazsa olmazlarımız , olsa da olurlarımız , değerlerimiz , yargılarımız vs vs....


Önce müslümanlar için yapılan analizlere bakalım. ABD yönetimlerine ve CIA'ya stratejik arge hizmeti veren "RAND Cooperation" adlı düşünce (think-tank) kuruluşu tarafından, "Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler" başlıklı 88 sayfalık kapsamlı bir rapor hazırlanarak Bush yönetimine sunulmuştur. "İslam ve Müslümanlar, Batı demokrasisi değerlerine ve küresel düzene uyumlu hale getirilemezse, medeniyetler çatışması ihtimalinin yüksek olduğu" tezinden yola çıkılan bu raporda, İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına dair bir strateji önerilmiştir. Bu raporda dünya müslümanları " kökten dinciler, gelenekçiler, modernler (ılımlı İslam) ve laikler "olmak üzere dört gruba ayrılmıştı. Bu grupların; insan hakları, demokrasi, özgürlükler, kadın hakları, ceza hukuku, eğitim, dinde reform ve batı dünyasına karşı tavırları gibi konular dahil, günümüz İslam dünyasında tartışmalı olan temel konulara bakış açıları analiz edilerek aşağıdaki sonuçlara varılmıştı (özetle):


Köktendinciler:  İslam’ın şiddetten kaçınmayan, yayılmacı ve saldırgan yorumunun temsilcileridirler. Demokratik değerleri ve Batı kültürünü reddederler. Batı’ya, özellikle ABD’ye, düşmanlık hisleri beslemektedirler. Katı İslam yasa ve ahlak değerlerini uygulayacak otoriter bir devlet yönetiminden yanadırlar. Geçici taktik düşünceler hariç, bu grubu desteklemek bir seçenek olamaz

Gelenekçiler: İslam dininin kurallarına sadakatle bağlı olmakla birlikte, saldırgan ve şiddet yanlısı değildirler. Kökten dincilere kıyasla daha ılımlı görüş taşırlarsa da, çağdaş demokrasileri ve Batı değerlerini gönülden kucakladıkları söylenemez. Bu grup da, demokratik İslamın örneği ve geçiş vasıtası olmak için uygun düşmez. Bu grupla ilişkilerde, barışçı bir görüntü vermek en iyisidir.

Laikler: Batı demokrasileri tarzında “din ile devlet işlerinin ayrılmasından yana" olup, din olgusunu kamusal alandan özel alana indirgemişlerdir. Politika ve değerler açısından Batı’ya en yakın olan gruptur. Bu olumlu
özelliklerine karşılık, genellikle yarı demokratik görünümlü otoriter bir yapıyı esas alan laik gruplar, çoğunlukla solcu ve saldırgan milliyetçi ideolojileri benimsemişlerdir. Bu nedenle de ABD’yi dost olarak görmez; hatta içlerinde aşırı ölçülerde Amerikan düşmanlığı besleyenler bile vardır. Ayrıca İslamcı kitlelerce sözü dinlenebilir bir grup da değildirler. Bu nedenlerle laikleri sürekli müttefik olarak kabul etmek uygun olmaz
.

Modernistler (Ilımlı İslam); İslamın günümüzdeki katı anlayış ve uygulamalarında kapsamlı değişiklik yapılması konusunda eylemli bir arayış içerisindedirler. Hz. Muhammed dönemindeki uygulamaları değişmez esas olarak kabul etmekle birlikte, o günlere ait sosyal ve tarihi koşulların bugün artık geçerli olmadığının da farkındadırlar. Temel değerleri; bireysel vicdanın üstünlüğünün yanı sıra, eşitlik ve özgürlüğe dayalı toplum anlayışıdır. Bu değerler çağdaş demokratik esaslarla bağdaşmaktadır. İslam dünyasının, küreselleşmenin bir parçası olmasını da arzu ederler. Bu nedenlerle ılımlı İslam, demokratik İslam’ın örneği ve esas vasıtası olmak için en uygun olanıdır.


Şimdi yukarıdaki tanımlara bir bakın hele. Hangisi Erbakan dönemine hangisi Erdoğan dönemine uymaktadır ?  Adamlar kiminle iş birliği yapabileceklerini analiz edip yol haritalarını çizmiştir. 

Banu Avar bu konuyla ilgili başından geçen bir olayı http://www.youtube.com/watch?v=TNLueVtDgak videoda anlatmaktadır.Kısa bir videodur.


Ayrıca yukarıdaki raporda, Amerika’nın İslamı kontrol altına alması için neler yapması gerektiği maddeler halinde şöyle sıralanmıştır (özetle):

• Önce ılımlı İslam’ı destekle. Bu kapsamda; özellikle mali destek sağla, liderlik modeli oluştur ve bu modele uygun liderler yarat.

• Gelenekçilerin kusurlarını eleştir, ancak onları kökten-dincilere karşı destekle.

• Köktendincilerle mücadele et.Bu kapsamda; yasa dışı faaliyetlerini açığa çıkar, yaptıkları şiddet eylemlerinin olumsuz sonuçlarını gündeme taşı, kahramanlaştırılmalarını önle.

• Seçici bir şekilde laikleri destekle. Bu kapsamda; kökten dinciliğin ortak düşman olarak algılanmasını teşvik et, milliyetçilik ve solculuk temelinde ABD karşıtı güçlerle bağlaşma oluşturma

Vereceğim şu linkte devamını ve Türkler'le ilgili analizlerini de okuyabilirsiniz. http://tnsttr.110mb.com/arastirma/bop.pdf


Gelelim Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün liderliğe getirilmesine. Tüm bu verdiğimiz raporlarda gelecek olan kişinin nasıl biri olacağı belirlendi. Tayyip Erdoğan'ı ve Abdullah Gül'ü Amerika'nın Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz keşfetti. Kendi başına nereden keşfedecek canım sende ? Bu keşfi Türkiye'deki Yahudi lobisi yaptı .Erdoğan'ın Abramowitz'le Kasımpaşa'daki özel bir vakıfta başlayan tanışıklıkları, belediye başkanı seçilme öncesi ve sonrası belediyenin Florya tesislerindeki görüşmelerle devam etmiş, ardından Tayyip Erdoğan'ın Amerika ziyaretleri yoğunlaşmıştır. İlk defa 17-21 Nisan 1995'te başlayan, daha sonra 17-22 Kasım 1996, 20-23 Aralık 1996, cezaevine girmeden hemen önceye rastlayan 1 Mart 1998 ve yine 16 Temmuz 2000 tarihlerinde tekrarlanan ABD gezileri bunların bazılarıdır. Abramowitz 15 Ekim 1996'da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Erdoğan'ı makamında ziyaret ederek: “Siz burayı (İstanbul) yönetip yıldızınızı parlatabildiğinize göre, Türkiye için de çok şey yapabilirsiniz” demiş. Al bu da sana o zamanki bir gazetenin fotoğrafı :



Amerikancı basın bu konuşmayı reklam etti. Tayyip Erdoğan'ın yükseltilmesi böyle başladı.  Erdoğan, başbakan olması durumunda Amerika'nın her isteğini yerine getireceğine söz verdi.

CIA, hiç çekinmeden, açıkça, herkesin ulaşabileceği CIA bağlantılı Rand Corporation'un yayın organında, Ocak 1996'da, Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün ise Dışişleri Bakanı yapılacağını açıkça yazdı.

CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation'un yayın organlarında ve ABD strateji merkezlerinin hazırladıkları raporlarda mealen şöyle deniyordu:
"ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye'yi kontrol edemez, Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın geçmesi, Tayyip Erdoğan'ın Başbakan, Abdullah Gül'ün de Dışişleri Bakanı olması halinde ABD Türkiye'yi kontrol altında tutmaya devam edebilir."

Leyla Tavşanoğlu'nun İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile söyleşisi:
Perinçek :
"ABD, Tayyip Erdoğan'ı Başbakan, Abdullah Gül'ü de Dışişleri Bakanı yapacak. CIA'nın yan kuruluşlarından Rand Corporation'un yayın organında da bu yazıldı."Cumhuriyet Gazetesi 16 Şubat 1997

2002 seçimlerinden 5 yıl 8 ay evvelinde her şey belirlenmemiş mi ?

Artık yazıyı yavaştan toparlamak gerek. Çıkartacağım sonuç şunlar oluyor  : 60 yıl önce Orta Asya ile ilgili planlar yapılmaya başlandı , geçen 60 sene içinde ileride kendilerine lazım olacak ülkeler bağımlı hale getirildi. Neredeyse işemeye gitmeden önce ABD'ye sormamızın gerektiği bir döneme gelindi . İşi bitirilene kadar Necmettin Erbakan kullanıldı ,onun  işi bittikten sonra R.Tayyip Erdoğan' a geçti sıra. Bu arada Türkiye ile ilgili derin analizler yapılıp raporlar hazırlandı. BOP planı için Türkiye illa  gerekiyordu ve bugüne kadarki iktidarlarımız sayesinde ABD'nin Asya'daki üssü , müttefiki , jandarması ( artık ne derseniz deyin ) olduk. 
Son olarak yazıya başladığım fıkranın ana fikrini vermeye geldi. Fıkranın ana fikri " Her kuşun eti yenmez " değil tabi :) Fıkrada aslan ABD , tilki İsrail , tavşan ise Orta Asya ülkelerini çağrıştırıyor. Sen ne kadar demokratik ve barış yanlısı olursan ol , Amerika eninde sonunda seni bulacaktır.
Kaçılabilmesi imkansız olan Sabri Reyiz'in şutları gibi :):)


Kızma bize Sabri Reyiz .Seviyoruz seni :D 


14 Temmuz 2012 Cumartesi

Büyük Ortadoğu Projesi ( BOP ) neyin nesi-1






      Bu Bop dedikleri şey buymuş ya dostlar :)


O kadar da izledik bunu. Ben çok geri kalmışım ya ; benim başbakanım bu projenin eş başkanlarından birisiymiş ama benim projenin ne olduğundan bile haberim yok.O zaman ne yapalım biraz araştıralım da öğrenelim ne olduğunu..Meğerse bu projenin kökleri taa 1947'lere kadar gidiyormuş ama ismi o zaman bu şekilde konmamış.BOP ilk olarak "Truman Doktrini" ile faaliyete geçmiş. II. Dünya Savaşı sona ermiş ama ABD komünizm ile savaşını tamamlamamıştı. Dönemin ABD başkanı Harry Truman  Türkiye'yi  komünizmden yani doğal olarak SSCB' den uzak tutmak için  ekonomik yardımlarda bulunmak adına kongreden onayı alır.  Böylece Türkiye 100 milyon dolar Yunanistan 300 milyon dolar parayı cebe koyar.Burada önemli bir nokta var ama. Truman yardımlarından önce Stalin Türkiye'ye Kars , Artvin ve Ardahan ve ayrıca boğazlarda askeri üs bulundurma şartıyla yardım teklif eder.Bizim Milli Şef İsmet İnönü bunu kabul etmez ve neyi kabul eder peki ? ABD'ye göre SSCB' ye özgü uygulamalar olan " 5 Yıllık Kalkınma Planları ve Köy Enstitüleri" ni kapatmak ve yürürlükten kaldırmak.Bak sen
http://tr.wikipedia.org/wiki/Truman_Doktrini



















O dönemden itibaren yardımlar Marshall Yardımı , Eisenhower Doktrini gibi farklı isimlerde artarak devam eder .
Yani sağ olsun ABD bizi ve bölgenin diğer ülkelerini çok sever , ele muhtaç etmez.Nasıl mı ?
"Ekonomik olarak zor durumdayım , acil paraya ihtiyacım var ne yapacağım şimdi ? .Komşudan mı alsam? ABD : "Dert etmeyin !! Alın bir Truman kredisi rahatlayın. Anlaşmayı imzala paran anında hesabında"

Bu kadar da basitmiş . Havadan para ne de olsa. Yalnız ilk önce İsmet İnönü , sonrasında Adnan Menderes ve daha sonrakiler verilen hiç bir yardımı reddetmemiş , 1 koyup 3 alma hayaliyle yanıp tutuşmuş ve en sonunda Türkiye'yi ABD'ye muhtaç duruma düşürmüşlerdir. Amerika'yı keriz sandılar belki de .Bir deyim vardır " s...meyeceği eşeğin önüne ot koymamak" diye bilir misiniz?

Yardımları , destekleri ala ala tavizler verildi , irade başkalarına teslim edildi ve zamanla karar mekanizması dış güçler oldu. Şimdi bu proje ile ilgili bir çok kişi tarafından bilinen somut bilgilerini verelim


TANIM : Büyük Ortadoğu Projesi, ABD'nin batıda Fas, Moritanya, doğuda Orta Asya veMoğolistan, kuzeyde Kafkasya ve Türkiye, güneyde Arap Dünyası'ndan Somali'ye kadar uzanan bir coğrafyada yer alan ülkelere yönelik siyasi, hukuki, bilgi/eğitim, ekonomi, sosyal ve güvenlik boyutlarını içeren kapsamlı bir "islam coğrafyası" dönüşüm stratejisi olup, bu alanlarda uzun vadeli bir değişimi hedeflemektedir. ABD’nin Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz,Richard Perle ve William Kristol öncülüğünde, 1997'de oluşturduğu 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin (PNAC) bir alt unsurudur.
Yukarıdaki tanım ansiklopedik olarak sıradan , banal bir tanımdır.Şimdi sıra bende.Gerçekler konuşsun agaa:)
Bu dönüşümün amacı şüphesiz her zamanki gibi gereken ülkelere barış ve demokrasi götürmektir.Sen o zırvaları git rahmetsiz baban Bush' a anlat.

ABD yetkililerinin  orta doğuyla ilgili bugüne kadar yapmış olduğu açıklamalara ve ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin Davos'ta açıkladığı projenin "özgürlük ve refah" palavrasının dışında neleri içerdiğine bakalım :

* Enerji kaynaklarının denetlenmesi ve ulaşım koridorlarının güvence altına alınması. Hazar havzası, Basra Körfezi, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Malaka Boğazı'nın "emin ellere" geçmesi. Dolayısıyla siyasi ve ekonomik reformların bu stratejik noktaların çevresinde başlatılması.

* "Terörle mücadele" sloganı ile İslami hareketlerin tasfiyesinin sürdürülmesi. Söylemleri ile ABD'yi rahatsız eden oluşumların dağıtılması.
* ABD-İsrail karşıtlığını besleyebilecek eğitim müfredatlarının değiştirilmesi. Filipinler'de medreselerde CIA uzmanları ders verirken, Endonezya, S. Arabistan ve Mısır'da eğitim müfredatı değiştirildi.
* Bölge ülkelerinin askeri gücünün zayıflatılması. Kitle imha silahlarına sahip olan, olmaya niyetlenen ülkelerin engellenmesi. Pakistan, İran, Endonezya ve Türkiye'nin askeri gücünün sınırlandırılması.
* Marshall yardımlarının başlatılması, buna paralel olarak Amerikan nüfuzunun yaygınlaştırılması.
* Bölgede Batı karşıtlığını besleyen anlaşmazlıkların çözümü. Bazı anlaşmazlıkların Afganistan, Irak ve Filistin'de denendiği gibi "Karzai modeli" şeklinde ve ABD çıkarlarını önceleyen yönetimlerin işbaşına getirilerek dondurulması.
* Batı'nın askeri ve ekonomik kontrolünün önünü açacak yönetici kadroların oluşturulması, güçlendirilmesi, işbaşına getirilmesi.
* Kafkaslar, Orta Asya, Güney Asya ve Ortadoğu'da AB, Rusya ve Çin'in durdurulması, Türkiye'nin bu cephede kullanılması.
* Ortadoğu'da Türkiye öncülüğünde Batı'nın hazmedebileceği türde bir İslam anlayışının geliştirilmesi ve bölgenin bu paralelde dönüştürülmesi.
* "Ekonomik gelişme" sloganı ile Müslüman ülkelerin askeri ve siyasi gücünün zayıflatılması.
* Nüfus artışının yavaşlatılması.
Demek ki niyetler iyi değilmiş aga.

ABD eski başkanlarından Jimmy Carter, 1980 senesinde ulusa sesleniş kapsamında Amerika halkına şöyle demiş “Şunu çok açık bir biçimde ifade etmeliyim ki, Körfez bölgesini kontrol için dışardan bir güç girişimi olduğunda ABD’nin yaşamsal çıkarlarına bir saldırı olarak kabul edilecek ve bu saldırıya askeri güç kullanmak dahil bütün olanaklarla karşılık verilecektir....”


Başka önemli isimler de konuyla ilgili yorumlar yaptı. Mesela Condoleezza Rice ablamız 07.08.2003 tarihli Washington Post gazetesinde şöyle dedi : "Orta doğudaki 22  ülkenin sınırları yeniden şekillendirilecek."
http://www.iraqwatch.org/government/US/WH/us-wh-rice-wp_oped-080703.htm


ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman 13 Nisan 2004 tarihinde Forum İstanbul Toplantısında “Büyük Ortadoğu Projesi, Başkan Bush'un ve bugünkü yönetimin projesi değil, ABD'nin uzun dönemli bir projesidir. Önümüzdeki 20 yıl iktidara kim gelir ise gelsin bu projeyi uygulayacaktır. Bu projede Türkiye'ye görev biçmek söz konusu olamaz. Türkiye kendi sorumluluk sınırlarını kendi belirleyecektir. Türkiye Irak ve tüm
Orta doğu ülkeleri için bir model değil, bir örnek ülkedir. "Model" olamaz. Çünkü Türkiye'nin gerisinde altı yüz yıllık bir Osmanlı Devleti birikimi ve de Atatürk vardır. Türkiye'yi model olarak alarak aynı sistemi başka ülkede bir günde kurmak imkansızdır. Ancak Türkiye "örnek"  olabilir. Türkiye "örnek alınacak bir ülkedir.”
Şimdilik virgülü koydum uykum geldi ama yarın devamını eklerim.inşallah ..Devamı daha enteresan olacak çünkü sıra Türkiye ile ilgili konuşmaya geldi .ABD bu coğrafyaya hangi bahaneyle adımını attı, nasıl ve neden arap dünyasına örnek bir ülke oldurulduk , ılımlı islam palavrası vs vs.. Görüşmek üzere dostlar....





12 Temmuz 2012 Perşembe

Son Halka Suriye II - Düşen Uçak ve Sonrası

Öndeki yazıda medyanın rolünü az da olsa ele almıştık.Medya yalan söylüyor , yalan haber yaparak insanları kandırıyor.Bu sayede Türkiye'de bile bir kesim Suriye'ye müdahaleyi haklı görüyor.Bir iki örnekle daha devam edip konunun diğer tarafına bakalım.


Gördüğümüz resim BBC nin sitesine koymuş olduğu bir resim.Resimdeki başlıkta ve yanındaki yazılarda resmin Suriye'nin Hula şehrinde Esed tarafından katledilenlerin cesedi olduğu belirtiliyor.Fakat fotoğrafın sahibi Marco Di Loura fotoğrafının yayınlanmasından sonra : " Birisi benim fotoğrafımı izinsiz şekilde BBC sitesinin ana sayfasında anti-Suriye propagandası için kullanıyor." demişti. Bu fotoğraf aslında 2003 senesinde Irak'ta çekilmiş bir fotoğraftı.

Yine http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=31310 adresinde Suriye'de yaşayan gazeteci Anhar Kochneva ile yapılan röportaj var. Bu röportajda kendisi ülkede bir kriz olmadığını ve ordunun da insanları öldürmediğini belirtiyor.

Her neyse işte.Sonuçta suni bir savaş oluşturulmaya çalışılmaktadır. Şimdi de bu suni savaşı gerçek bir savaşa dönüştürmek gerekiyor değil mi kankalar? Aylardır çoğu dünya lideri ve özellikle de kendine bölgenin abisi rolü verilen T.Erdoğan Esed'e " Oğlum bak git" der gibi ihtarlarda bulundu.Hemen örneği patlatalım :
"Bu bir barbarlıktır. Bu zulümdür. Zulm ile abad olunmaz. Zulm ile ayakta da durulmaz. Bunun karşılığında sessiz kalmayacağız. Şunu net açık ifade ediyoruz. Beşşar Esed gidecektir. Er ya da geç gidecektir..."
Tayyip ERDOĞAN, 8 Haziran 2012
     http://www.hurriyet.com.tr/planet/20731883.asp
Bu da başka bir ihtar
"Suriye'de devam eden olaylar soykırımdır. Dünya güçleri Suriye yönetimine gerekli cevabı vermeli. Libya'daki gibi müdahale olmalı. Biz bu olaya anlaşılabilir nedenlerle karışamayız. Fakat batılı ülkeler ABD liderliğinde Suriye'ye müdahale etmeli..."
İSRAİL Başbakan Yardımcısı Şaul Mofaz http://www.hurriyet.com.tr/planet/20731883.asp
Herkes tehdit eder de Hillary Clinton etmez mi . Terörle Mücadele Küresel Forumu için İstanbul’a gelen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Şam yönetiminin ısrarla “İsyancıların provokasyonu” dediği son günlerdeki sözde kanlı saldırıları bahane ederek, “ Esad ülkeyi terk etsin. Geçici hükümet kurulsun” dedi
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=68520

İşte bu demeçlerle Esed'in tehdit ederek ülke yönetimini bırakmasını istediler.Ama o da çok inatçıymış arkadaş .Görevimin başındayım dedi sürekli .Bu nedenle iç isyanlarla Esed'i postalamaya çalıştılar , o da yetmedi bir savaş hazırlığına başladılar. Peki savaşa nasıl girilecekti ? Hani I.Dünya Savaşı'nın başlamasının nedeni vardı ya .Sömürgecilik mi? Ne sömürgeciliği oğlum :D Avusturya-Macaristan imparatorluğunun veliahtı Ferdinand'ın bir Sırp tarafından öldürülmesi .KPSS çalışan bilir bunu usta ; ) En iyisi bir soru olarak sorayım ;)

Tüm emperyalist ülkelerin ve Türkiye'nin Suriye'ye karşı savaşa girmelerini sağlayacak en önemli neden hangisidir?

A) Şike davası B) Gülben Ergen'in kiloları C ) Türk dizilerinin Suriye'de çok izlenmesi D ) KPSS sorularının çalınması E ) Türk uçağının düşürülmesi

Uçağın düşürülmesi dışındakilerin hiçbiri gerçek olmadığı!!! için doğru cevap o. Tam da bu kadar şeyin üzerine bir de uçak düşürülmez mi! Bir süre kimse tepki veremedi çünkü herkes farklı bilgiler veriyordu.Türk tarafı kıyıdan 13 mil, Suriye tarafı kıyıdan 1.5-2 mil açıkta vuruldu diyor arkadaş.Kimi füzeyle kimi uçaksavarla vuruldu diyor.Hangisine inanacaksın ? Yalnız bugün okuduğum bir şey var .Hiçbir şeyi net bilmediğimiz için uçakla ilgili diğer bilgilerin doğruluk oranı ne kadarsa bu ekleyeceğim mektubun da doğruluk oranı benim gözümde o kadardır.Size de diğer verilen bilgilerle aynı kefeye koymanızı tavsiye ederim  .Banu Avar ' a gelen bir okur mektubudur


Her Şey Yalan (Mı)!!?
Kan Dondurucu Okur Mektubu:

Banu hanim, bu hesap sahte degilse; dusen ucagimiz ve sehitlerimizle ilgili birkac bilgi verecegim. Hatay sahil guvenlikte calisan bir personelim, Kamuoyuyla paylasmaniz dilegiyle. Kasklar ve botlar once bulundu. Fakat resmen inceleme yapilmamasi icin temizlenmis bi sekilde bulundu. Kasklardan birinde yanma izi vardi o da tiner vb bir maddeyle temizlenerek geldi. Ayri bir bacak bulundu ve naaslar gonderilirken bulunan kopuk bacak konmadi. Nautilus'daki lakayt Amerikalilar naaslara kopek muamelesi yaptilar, ceset torbalarina konurken naaslardan birinin boynu kirildi. Sas komandolarimiza aldirmadilar naaslari. ... Simdiye kadar cok kez ceset aldim.1 haftalik cesetler dagilir gider normalde. Naaslar 1200 metrede bozulmadan cikmisti. Birkac darbe disinda. Umarim anlamissinizdir demek istedigimi. Naaslar ucak dustukten hemen sonra bulundugu ve daha sonra denize agirliklarla beraber atildigi bilgisi suriyeli balikcilar tarafindan tarafimiza rapor edilmesine ragmen bununla ilgili bir rapor göndertilmedi. Saygilarimi sunarim
.



Bahane hazırlandı.Uçağın nerede , nasıl  , kim tarafından düşürüldüğü önemli mi artık! Dünya Türkiye'ye gazı vermeye başladı.. Hele Amerika " Bana yapacaktı var ya  şimdiye çoktan savaşa başlamıştık.Siz savaşa başlayın biz arkanızdayız" gibi cesaret verici sözlerle bizi savaşa sokmaya kalktı. Yine Hillary Clinton  Türk uçağını düşüren Suriye'yi kınayarak, saldırının ‘küstahça ve kabul edilemez’ olduğunu söyledi ve
"Suriye'ye uygun bir karşılık verilmesi konusunda Ankara’yla birlikte çalışacağız" dedi.
"Her bokun altından ben çıkıyorum ve çıkmaya devam da edeceğim" diyerek sözlerini noktaladı :D:D:D  

Şaka bir yana şu bizim ülke tarihi en zengin olupta hiç tarihinden ders almayan en önemli örnektir.Tüm dostlarımızla kim için kavgalıyız bir dönüp son 50 seneye bakın yeter. " Türk kaşığıyla gavur ... yemek" deyimi deyimler kılavuzunda var mıdır bilemem ama tam bizim için söylenmiş bir sözdür.
Şimdi diyeceksiniz ki hani savaş birader? Savaş mı olur hangi gelişmeyle ne zaman olur bilemem onu Hillaryciğime sormanız gerek ama tek bildiğim bu sürecin uzamasını sağlayan en önemli direniş gücünün " TÜRK HALKI" olduğudur. Maalesef ve iyi ki AKP planı tutmamıştır.Türk halkından savaş için gereken destek alınamamıştır.Bu defa olmadı herkes kabul etmeli. Demek ki bu halkın belli kriterleri var ; zam yapabilirsin, soruları yandaşlara dağıtarak kul hakkı yiyebilirsin, dere yatağına ev yapıp insanların ölümüne sebep olabilir hatta ve hatta terör nedeniyle onlarca daha şehit cenazesi kaldırtabilirsin. Bunlara artık tepki vermiyoruz halk olarak.Amaa sen bu halka göz göre göre Amerika yararına savaşa giriyoruz dersen , hem de müslüman ve halkının yarısı Türk olan bir ülkeye karşı yemez usta. Belki bu direniş sayesinde Filistin'de , Irak'ta acı çektirilen ve öldürülen müslümanları da hatırlarız bahaneyle.
Uykudan uyanalım artık yahu bu ne uykusudur.Bırakın particiliği partizanlığı , Fenerbahçe-Galatasaray çekişmesini , AKP-CHP kavgasını., şikeyi , Alevi-Sünniyi , Türk-Kürtü. Bu şekilde devam edilirse zaten bu dediklerimi bile arar olacağız..Bir sonraki yazıda görüşmek üzere;)
Yine dayanamadım aklımda kalan bir iki şeyi daha ekleyip öyle yazıyı sonlandırmak istedim.  :D :D
"Suriye'de Esed askerleri sivil halka saldırıyor!" denilerek Suriyeli bazı seçilmiş rejim muhalifleri ve mülteciler Türkiye'nin Hatay sınırına yerleştirilmişti hatırlarsınız. Yine bir yalan haber daha işte. Ya biz dünyaya kandırılmaya mı geldik amca ?    Al da izle. Kısacık bir video.

http://www.youtube.com/watch?v=at0MFcTwrcw

Asıl önemli olan bu kamplardakilerin ülkemize neden geldiği. Şu an bir sır bu. Ama kamplarda kalanların günlük yaşamları bir sır değil... Tayfun Talipoğlu mültecilerle ilgili bir program yapmıştı. Şimdi vereceğim linkte bu kamplardaki gözlemlerini anlatmaktadır.İzlemenizi öneririm

http://www.youtube.com/watch?v=-A1Yb3HkYoY&feature=related  




Şimdi resimlere bakalım bir de :

 






Bu da Van depreminden bir  fotoğraf



Bu çadırda 7 yaşında bir çocuk soğuktan donarak öldu. Üstteki prefabrik çadırlarda kalmayı Vanlı'lar değil de mülteciler mi hak ediyor?
http://www.nationalturk.com/van-depremi-7-yasindaki-cocuk-donarak-oldu-88112


Talipoğlu’nun çarpıcı açıklamalarından bazı satırbaşları şöyle :

-“Suriyeli’lere kurulan kamp, deprem kapmları dahil olmak üzere bugüne kadar gördüğüm en iyi kamp. Çarmaşırlıklardan, okula, meslek kurslarından spor alanlarına kadar her şey var. Tatil köyü gibi…

-Gelenlerden sadece yüzde 20’si Esad rejiminden kaçtığını söylüyor. Diğerlerine bazı vaatlerde bulunulmuş ve öyle gelmişler. Hiçbiri kaçmış gibi değil, yanında güvercinlerini getirenler bile var.

-Askerlerimiz kampta silahsız nöbet tutuyorlar. Dışişleri görevlileri de her ihtiyacı karşılamaya çalışıyor. Ama buna rağmen en ufak bir talepleri karşılanmadığında oturma eylemi yaparak devlet görevlilerini şikayet etmekle tehdit ediyorlar. Biraz sinirlenince “Bana Başbakan Erdoğan’ı bağlayın” diye bağırıyorlar.

-Konuştuğum bir Suriye’li bana, ‘ne söylememi istiyorsan onu söyleyeyim’ dedi. Yani bizim dünya medyasından duyduğumuz birçok bilgi doğru değil.

-Suriye’de baskı ve ayrımcılık gördüğünü söyleyenler, ‘nasıl’ ya da ‘size tam olarak ne yaptılar’ diye sorduğumda cevap alamıyorum. Kimse belirli bir olay anlatmadı. Bir tanesi, ‘kendisinin sünni olduğunu, askerdeki komutanın da Alevi olduğunu, birgün kendisinden bir bardağı yıkamasını istediğini, kendisinin de bunu reddedince Alevi komutandan bir tokat yediğini’ anlattı. Bu nedenle kalkıp Türkiye’ye gelmiş.

-Devletin kendilerine verdiği battaniye soba gibi eşyaları para karşılığında satıyorlar.

-İçlerinde çatışmalara katılmış çok az sayıda insan var, diğerleri iş, para ve vatandaşlık vaatleri ile gelmişler.

-Şu ana kadar 20 milyon TL para harcanmış. 20 Trilyon yani… Şu anda bu Suriye’lilere bir de kart dağıtılıyormuş. Harcama yapmaları için, belli limitleri olan kredi kartı türü kartlar bunlar…

-Türkiye bu Suriye’li göçmenlere burada kaldıkları müddetçe bakmak zorunda, her ihtiyaçlarını karşılamak zorunda.

Bunları dinleyince, Van’daki deprem çadırlarını ve oradaki yurttaşlarımızı da düşününce insanın Suriye’li mülteci olası geliyor.”

Tayfun Talipoğlu’nun naklettiği en önemli gözlemi, bu gelenlerin bir çoğunun bir çatışmadan, ölüm tehdidinden kaçıyormuş gibi bir hallerinin olmamasıydı.

http://www.medyatutkunu.com/2012/04/11/talipoglundan-suriyeli-multecilere-dair-ilginc-gercekler/

Mülteci hikayesi demek ki tam hikayeymiş. Ama bunun gibi hikayeler anlatıla anlatıla sıkıyor değil mi?
Bir şey daha ekleyip bitirme amacındayım :) Hani şu dolgun dudaklı Holywood yıldızı vardı ya neydi onun adı ? Heh Angelina Jolie. Peki bu Angelina taa Amerika'dan kalkıp Hatay'daki kamplara ne diye geliyor arkadaşlar? Bir tahmininiz vardır artık heralde ;)
  http://gundem.milliyet.com.tr/unlu-yildiz-angelina-jolie-hatay-a-geldi-/gundem/gundemdetay/17.06.2011/1403685/default.htm

Hayırlı cumalar efendim

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Arap Baharı ve Son Halka SURİYE








Dünyayı yönetenler uzun yıllardır bizim bulunduğumuz coğrafyada faaliyet içerisindeler. Peki bir Amerikalı' nın Orta Asya ülkelerine bu kadar sık müdahale etmesinin sebebi ne olabilir ki ? Barış ve demokrasi getirmek içindir büyük ihtimalle. Başka ne olacaktı zaten? Devrilen ülkelerin yönetimlerine kendi istedikleri adamları yerleştirmek veya Afganistan ile Orta Asya arasında dönen petrol ve uyuşturucu pazarına hakim olmak olamaz tabiki. Evet kendilerine 50 yıldır biçtikleri bu demokrasi olmayan ülkelere demokrasi getirme görevi Irak'la başlamış Tunus , Cezayir , Libya , Mısır , Yemen ile devam etmiş ve son olarak Suriye ile tamamlanmaya çalışılmaktadır. Buna da " Arap Baharı " adı verilmiştir.Bakıyorum da nedense demokratik olmadıklarını düşündükleri ülkelerin hepsinin halkı müslüman. Tesadüflerle ilgili ilk yazımdaki maddede belirttim.Sakın tesadüftür deme !! Önce tesbih tanelerinin bir bir döküldüğü bu kanlı baharın nasıl başla(tıl)dığına bakalım

2010 yılının Aralık ayında Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazizi güvenlik güçlerinden gördüğü şiddeti protesto etmek için kendini yakmış ve Arap baharının fitili ateşlenmiştir. Zaten pusuda bekleyen bindirilmiş kıtalar bu kıvılcımla birlikte devlet dairelerine , hapishanelere , iş yerlerine saldırmışlar ve sonunda hedeflerine ulaşarak "Zeynel Abidin Bin Ali"yi yönetimden uzaklaştırmışlardır.Tunus için işlem tamam.Domino taşının ilk halkası devrilince kalanların düşmesi çok zor olmamıştır.Mısır'da isyancılar aynı şekilde isyanlarla Hüsnü Mübarek'i iktidardan indirmiş , hatta mahkemede yargılayarak idama mahkum ettirmiştir. Sana hiç demediler mi usta " Düşenin dostu olmaz" diye :).

Gelelim Libya'ya .Beni ilgilendiren kısım da buradan sonra başlıyor.Bu darbe hareketlerinin en önemli direnişçisi Beşar Esed ile birlikte Muammer Kaddafi'ydi. Amerika , İngiltere , Fransa ve ne yazık ki Türkiye tarafından yardım edilen paralı isyancılar Kaddafi'yi acımasız şekilde öldürmüştür. İşin en acı ve kötü tarafı Tayyip Erdoğan'ın Kaddafi'yi yönetimden indirmek için ortaya atılan NATO müdahalesi planına karşı, ''NATO Libya'ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO'nun ne işi var Libya'da? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez." şeklinde konuşmasına rağmen NATO savaş uçaklarının ve gemilerinin İzmir'den kalkıp Libya'yı bombalamasıdır. Biz yakınmıyor muyuz senelerden beri PKK Avrupa devletleri tarafından destekleniyor diye? Biz Libya'ya insani yardımı savaş gemisi göndererek yapacaksak Amerika da PKK ya insani yardımı mühimmat desteğiyle yapabilir!!!






Malesef Libya ve daha sonra Suriye konusunda doğru adımlar at(a)madık. Türkiye'ye bölgenin jandarmalık görevi verildi ve bu görevi yerine getirmek için bölge ülkelerinin iç işlerine dahi karışır hale geldik ama aynı koruyucu tavrı Filistin'deki müslümanlara , Irak'ta öldürülen , tecavüz edilen müslümanlara , Çin'de işkence gören Uygur Türklerine , Türkmenistan Türklerine göstermedik nedense.Dost olmamız gereken ülkelere bir bir sırt çevirdik. Bize Kıbrıs Barış Harekatında tüm ülkeler ambargo uygulamışken Kaddafi'nin silah yardımı yaptığını bilemeyebilirsiniz. http://www.dha.com.tr/haberdetay.asp?Newsid=144847 sitesinde Libya'nın bize yardımlarını kanıtlı bir şekilde bulabilirsiniz.Farzedelim ki bize hiç yardım etmemiş olsun , en azından birlikte hareket ettiğimiz bazı ülkeler gibi zarar vermemiştir ve ayrıca aramızda din bağı vardır.

Bu tesbihin son tanesinin Türkiye olması ihtimali gözler önündeyken ülkeyi yönetenlerin attığı adımlar akıl alacak gibi değil. Ayrıca sorun Tayyip Erdoğan , K.Kılıçdaroğlu , D.Bahçeli veya başka birisinin olması değil .Koltuğa oturacak olanlar için senaryo her zaman önceden hazırdır. Önemli olan bu oyunu en iyi kimin oynayacağıdır." Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi çoktan yasaklanırdı " sözü çok yerinde bir sözdür onun için. Konu dağılmaya başladı farkındayım bende :) Yazıya bir virgül koyarak bir sonraki yazıda Suriye gerçekleri , medya oyunları ve yine bizim Türkiye'nin politikalarını ele alalım.Ne yaparsan yap ne düşünürsen düşün ama yeter ki bir şeyler düşünüp , araştırıp yorumunu yap. İnsanları düşünmemeye öğrenmemeye alıştırmaktalar. Bunu için evlenme programı ya da Survivor ya da ünlülerin yaşantılarını anlatan programları bize sunup düşünmeyen topluluklar oluşturmaya çalışmaktalar .Tek korkuları herkesin bilinçlenmesidir..

Kanlı bahar Suriye'ye 2010 yılının Mart ayında ulaştı ve o tarihten beri  de hız kesmeden devam etmektedir. Suriye bu halkanın en çok direnen ve en sağlam zinciri oldu. Devrim ve ayaklanmaların sıçrayıp yayıldığı ülkede Esed yönetimi dünyaya reform yapma ve demokratik seçim sözleri verse de nedense barış yanlısı bu ülkelere bu sözler yeterli gelmedi. Petrolün yerini bu sözler tutar mı hiç değil mi? Tutmadı da.Amerika eski başkanı Woodrow Wilson bundan onlarca sene önce : "Amerikan kapitalizminin temel hedefi ,zayıf ülkelerin hammaddelerini ve ulusal pazarlarını açık birer kapı olarak tutmaktır; bunun için diplomasi ve gerekirse zor kullanılmalıdır" dememiş miydi? Bu Wilson o meşhur "Wilson İlkeleri"nin de mimarıdır. İşte bu kapının açık tutulması için Amerika'ya Esed'ın yerine , tüm isteklerini rahatça kabul ettirebileceği kukla yöneticiler gerekmektedir. Arap baharından daha önce de Beşar Esed ve Amerika'nın arası hiçbir zaman iyi olmamış ; hatta ABD, 2004 yılından beri Suriye'ye bazı yaptırımlar uygulamıştır. ABD firmalarının Suriye'ye askeri malzeme, silah, araç ve gereç satışı yasaktır.ABD firmalarının ilaç ve yiyecek maddeleri hariç olmak üzere, Suriye ile her türlü ticareti de yasaktır.


Peki bu süper güç ülkeler nasıl oluyor da tüm bu kanlı hamleleri dünya kamuoyuna meşruymuş gibi gösteriyor ve başka ülkelere girebilmek için kamuoyu desteğini alabiliyor? Türk halkı , Amerikan halkı , Alman halkı vs vs bu kadar vahşi ve savaş yanlısı topluluklar mı? Kesinlikle hayır. Hiç bir ülke halkı savaşı istemiyor, savaşa destek vermiyor.Tüm bu planlanan savaşların insanlık gözünde meşru olduğunu gösteren en büyük araç olan medya bu konuda yoğun bir şekilde kullanılıyor.İşte bu video bir buna bir örnek.

http://www.youtube.com/watch?v=pcs9w_ijBVI



Başka bir örnek Saddam Hüseyin'in "Kuveyt Irak'ın 28. eyaletidir" gerekçesi ile ülkeyi işgal ettikten sonra 10 Ekim'de ABD'de Kongre İnsan Hakları Komitesi'nde Nayirah adlı Kuveyt'li bir kızın Irak'lı askerlerin Kuveytli bebekleri öldürdükleri hakkındaki açıklamalarıyla Körfez Savaşı meşru bir tabana oturtulmaya çalışılmasıdır. Dönem başkanı Bush  askeri harekat adına halktan destek bulabilmek için bu olayın sık sık altını çizmişti.  Daha sonradan ortaya çıkıyordu ki, Nayirah'ı kongreye Hür Kuveyt Vatandaşları adına çalışan, Amerika'nın en önemli PR şirketlerinden " Hill and Knowlton "getirmişti. Sözde işkencenin fotoğrafların ve sahte görgü tanıklarının ikna ettiği ABD Kongresi askeri harekata onay verdi ve 18 Ocak 1991'de Irak bombalanmaya başlandı. Savaş sona erdiğinde yapılan araştırmalarda bu iddiaların asılsız olduğu, Nayirah'ın Kuveyt'in Washington Büyükelçisinin kızı olduğu ortaya çıktı. Kuveyt Emirliğinin Irak'a askeri harekatı teşvik için Hill and Knowlton şirketine 11.5 milyon dolar ödediği açıklandı. Böylece tarihte ilk defa bir halkla ilişkiler şirketi bir savaşın başlamasına çanak tuttu.  İşte videosu :
                                  http://www.youtube.com/watch?v=LmfVs3WaE9Y
Son olarak Suriye'de aynı durum yaşanmakadır. Esed'in devrilmesi için tüm medya organları yalan haberler yapmakta ve hatta Türkiye'yi Suriye'ye savaş açmaya zorlamaktadır .Hiçbir karmaşanın , olayın olmadığı bölgeler kanlı savaşlar varmış gibi gösterilmekte.Beşar Esed Alman televizyonuna verdiği röportajda Amerika'nın istikrarı bozmak için çetelere destek verdiğini söyledi.Şu resime bir bakın hele :




Bu beyaz Nike ayakkabılı askerler kim acaba? Esed askerleri beyaz ayakkabıyla mı savaşıyor? Esed ,isyanları kendi askerlerinin yapmadığını , kim olduğunu bilemedikleri bazı güçler tarafından savaş çıkarıldığını belirtmişti. Doğru olma ihtimali yok mu?

Devletlerin başında bulunup Amerika çıkarlarına uymayan yöneticileri indirebilmek için maşa olarak "HALK" kullanılmaya çalışılmakta ve "Halk rejimin devrilmesini istiyor" naraları atılmaktadır. Irak'ta da aynı durum söz konusuydu ; halk Saddam'ı devirerek demokratik yaşama kavuşmayı istemişti!! Yani Amerika öyle söylemişti :) Peki ne oldu şu an Irak bir dünya ülkesi mi oldu? Tabiki olmadı , baharda sallanan ülkeler de bundan sonra refah yüzü göremeyecekler ; bunları söyleyebilmek için kahin olmaya da gerek yok.